24 Mart 2014 Pazartesi

ve

Aşkın en büyük yan etkisi sonrasındaki acıdır demiştim. Sonunu gözetmeksizin girilen bir savaş olarak düşünün aşkı. Çünkü mutluluk insanın gözlerini kör eder. Mutluluk yalancıdır, bencildir. Kendisinden başka bir şeyi düşünmemize imkan tanımaz.

Aşk ne kadar büyük olursa o kadar çok kanar.

Bundan bir ay önce aşkı o kadar basit cümlelerle anlatırdım ki. Bana göre sadece aptallar aşık olurdu. Sahiden ya ben de aptalsam.

İmkansız aşka ne demeli. Bana göre imkansızlık sadece iki tarafın birbirini yeterince sevmemesinden ileri geliyordu.

Farklı yönlere göç etmek zorunda olan iki göçmen kuş birbirine aşık olduklarında, kavuşma ihtimalleri nedir.?

‘Neden olmaz diye soruyorum. Mutsuz oluruz diyorsun, herkes mutlu olacak diye bir kural yok biz de mutsuz olalım.’

Mutsuz bile olmak istemiyorum bu aralar.

İnsanları hayatımıza sokmadan önce biz sözleşme imzalatmayız bence. Büyük sevgiler bizim aleyhimize.

Birbirimize ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Zalimliğin başladığı yer burası, hoşgörünün başladığı yer de. Ama bunu sözcüklerle anlatmanın imkânı yok.’

Sustuk biz de. Susarak öleceğimizi biliyorduk ama yine de sustuk. Şu an mezarlarımızı bulamıyoruz. Yol gösteren umudunu çoktan kesip terketmiş bizi. Birbirimize yetemedik ya da fazla geldik nereden bileyim neden aramak istemiyorum. Bu suçun cezası yok.

‘Seni başka türlü ummuştum diyorsun. Nasıl? Belki de ben hariç herhangi biri gibi. Bu da benim hatam. İnsan içine hiç çıkmayacaktım’

‘Demiştim ben sana.’ Cümlesini kullanmayı ne kadar da çok seviyoruz. Olasılıklar üzerinden kazılan mezarlara dualar okurken kuşlara sövüyoruz. Mavi kuşlara.

Ağır geliyor, sırf birlikte uçamayacağız diye ayrılmak.

‘Bir sıkıntıyı anlatmak istedim. Ama bir şeyi başka bir şeye benzetmekten başka bir şey gelmedi elimden. Kaybettiği savaştan sonra yakıp yıkarak geri çekilen ordular gibi. Mağlup olduğu oranda zalim. Trajik hatamız: Kendimizle ilgilenmeye alıştık, başka bir şeyle ilgilenemiyoruz artık. Sen çocuk yap kurtul istersen bu dertten bana da bir bira söyle giderken.’

Kurtuluş parkına gidip bir kaç sigara içmeliyim belki de toparlanabilmek için.

8 Mart 2014 Cumartesi

Başarılı Mutsuzluk



Başarısızlıklarımla övünebilecek kadar mutsuzum.
Günler geçiyor, ben sabit bir şekilde izliyorum.
Bana bakan birkaç çift göz, konuşmuyorlar, alışkanlık içinde hayret ediyorlar.
İzlemiyor numarası yapıyorum.
Bütün çoraplarının teki eksik olduğu için ağlıyor karşımda elindeki içi dolu plastik bardağıyla. Benim hiç çorabım olmadı diyemiyorum.
Çıplak ayaklarımdan gocunmuyorum çünkü.
‘Ağlama.’ Diyorum.
‘Tekli çoraplarını kullanmak seni sıradanlıktan kurtarır. Sağ ayağın ısınmayı hak edecek kadar mükemmel değil.’
Ayaklarına bakıyor, aralarındaki farkı göremeyince benim deli olduğumu düşünüp başka insanlara uzatıyor plastik bardağını.
Belki de çoraplarının birbirinden farklı olduğuna, teklerini kaybettiğine ağlamıyordur.


Egzoz dumanları her zaman gözümü yaşartırlar.
Sokaklar matem, yollar sağanak gözyaşı.
Aynı döngü içinde her saniyemi farlı duygulara biçtiriyorum.
Sıradanlığımla övünürken, kendime acıyorum.
Düzene borçluyum acılarım için.
Düzen içindeki acılarım için.
 

Yalnızca defolu ürünler satan bir mağazanın vitrin mankeni gibi hissediyorum.
Ruhumu satılığa çıkarmışım astarındaki defosuyla.


Bir çift çoraba ihtiyacım var.

6 Mart 2014 Perşembe

K. Notları

Gelmeden önce gideceğini söylemişti.
Alışmamam gerektiğini bildiğim halde engel olamıyordum kendime.
Sabah, gece, şimdi veya daha sonra elbet gidecekti.
Hazırlıklı gitmesinden korkuyordum. Ceketini giymeden gidebilir mesela.
Üşüyebilir, ama bu bencilliğime engel olamıyor.
Bir zamanlar onun burada olduğunun elle tutulur bir kanıtı olmalı bende.

Plastik bir poşete koyarsam anılarımın eskimeyeceğini düşünüyordum.
Plastik doğaya zararlı, ben doğaya aykırıyım.

Sadece kedilerin yaşadığı bir ülkede turist aslana aşık oldum ben.
Onun tereddütleri benim korkularım vardı.
Benim olmasın ama dursun yanımda, ellerimle geyik bile avlarım ona.

Aslanlar ceket giymez.

3 Mart 2014 Pazartesi

Fi'den Yas Koydum

Fikrimden ödün vererek zikrediyorum bu gece.
Kendime ihanet ettim, kendini affet.

Yalnızlık çok karaktersiz, bunu kaç karakterle ifade edebilirim?

Çay demlemeyi unutmuşum.
En iyisi oralet bu aralar.

Evin duvarları küçülmeye başladı.
Çerçeveler sığmaz oldu resimlere.
İnsanlar küçülürken, duvarlar büyüyor.
Sıfırlamaya çalışırken dünyayı, ben sıfırlandım.

Kendimden terfi ediyorum bugün.
Başka zamanlara anlam aramaya gideceğim.
Bulamayacağım için şimdiden ağlamaya başladım.
Sakin değilim sen sakin ol.
Ben yine de görmeyeyim.
Karşımda dur, söz gözlerimi kapatacağım.
Yalnızlığın çıplak tenine bile bakmıyorum.
Sen yalnızlık kadar güzel değilsin.

Yağmur yağarken duş alıyorum evde.
Paspasta ayak izim.
Yağmuru aldatıyorum.
Su faturasıyla ödeşiyorum.

Pencere yolunu kaybetmiş, benimle dalga geçiyor.
Hakiki kasvet ismimi soruyor.
Ben hakiki değilim.
Tartışmasız mağlubiyetlerimin sonuncusu paspasta.
İz yok oluyor.
Yok oluşa seviniyorum ben.
Varlığın ispatı yok olmaktır.
Dedi.
Demişti.
Yok.