27 Aralık 2014 Cumartesi

Rapunzel Ankara'da

Merhaba, bugün Ankara’da yine çok yağmur yağdı. Biz kar yağsın istiyorduk, arabaların üstümüze su sıçratmasını sevmiyorduk çünkü.

 Tanrım vazgeç artık şu ‘Yaparım, o benim nimetim.’ düşüncesinden. Arabalar bizi ıslatıyor.

Sefilliğim küçücük bir torbada, ama çok ağır. Kollarımı göğsümde birleşmiş bir halde torba da göğsümün üzerinde. Görünsün istemiyorum. Anlamasınlar.

Yürürken Sakarya’da Rapunzel’le karşılaşıyorum. Elleri göğsünde.

Sözcüklere gerek yok onu duyabilmem için anlıyorum derdini.

Saçları da yağlı.

Peşine takılmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Ellerim hala göğsümde.

Adımları seyrek Rapunzel’in. Benim de öyle. Etrafına baktıkça ellerini göğsüne daha da sıkı sarıyor. Başı öne eğik birkaç adım attıktan sonra tekrar etrafını izlemeye başlıyor.

Bir binanın önünde duruyor. Bakışları tedirgin. Bulmak istemiyor ama arıyor . Biraz düşündükten sonra binaya giriyor, ben de arkasından giriyorum.

Merdivenlerden binanın ikinci katına çıkıyor. Ucuz giyimli yabancılar önce Rapunzel’i sonra beni süzüyorlar. Ağda odalarından bağrışlar ve cinsellik hakkında konuşmalar duyuluyor.

Rapunzel duruyor. Arkasını dönüp bana gülümsedikten sonra içeri giriyor.

Saç kesimi beş lira.

Yan yana oturuyoruz. Makas sesleri ve ayaklar altında ezilen saçlarımız.

Ah Rapunzel daha güzel gülümsüyorsun artık.

Kuaföre beş lira ve göğsümüzdeki keseleri veriyoruz.

‘’Bekledim, çok bekledim. Nerede olduğunu bildiğim halde bekledim. Sonra gelişinin anlamını düşündüm. Benden o kadar çok şey almıştı ki bu süre içerisinde, geldikten sonra yerini asla dolduramazdı. Ben de bana gelmesini engelledim artık. Siz de bunu artık klişe haline getireceksiniz. Kadınlar mutsuzluktan saçlarını kestirir yalanına inanacaksınız. Hayır işte bu doğru değil. Saç kestirmek ‘Artık bana gelemeyeceksin.’ demektir.’’


16 Aralık 2014 Salı

MASADA

Son iki aydır oturduğumuz masaya bakarak önünden geçtiğim yerde şimdi tekrar birlikte oturuyoruz.

Keşke bu masada oturma sebebimiz  sadece senin bende, benim sende kalan eşyaların hatırına olmasaydı.


Zamanla birlikte başka hayatlar da geçmiş üzerimizden. İtiraf etmesek de biliyoruz. Daha doğrusu ben biliyorum, sense gözlerini kaçırıyorsun. Oysa ne de çok severdin gözlerini kırpmadan beni izleyerek utandırmayı. Bakamıyorsun artık. Büyük ihtimal bakmak istemiyorsun ya da ne bileyim bakasın gelmiyor işte.

Başka hayatlar…
Bütün suç onlarda.

Garsona seslenirken sen ‘Merhaba’dan sonra söylediğim ilk şey ‘Limonlu soda.’ Oluyor.
‘Çay ve limonlu soda’ diyorsun sen de gülümsemeden. Üstüme alınmamdan korkup garsona bile nezaket göstermiyorsun.
Alınırdım.
Susmaya devam ediyoruz.
Siparişler geliyor.
Teşekkür ediyorum.
Gülümsemiyorsun.
Alınıyorum.

Konuşmaya birimizin başlaması gerekiyor, farkındayız. Bana korkularım engel oluyor sana burada bulunmanın anlamsızlığı. Bir şeyler anlamlı gelmiş olmalı ki yüzünü bana çevirerek konuşmaya başlıyorsun.

-Değişmişsin sen. Eskiden daha güzeldin sanki. İyi bak demiştim kendine. Neden dinlemedin beni?

-Yoo hala aynıyım. ( senden sonra gözlerimi kapatarak görmeye çalıştım çünkü. Senden sonra ben, ben olmaktan çıktım. Senden gidemedim diğer yarımı da diğer hayatlarla paylaştım. )

-Değilsin. Yanlış anlama güzelsin ama önceki kadar değil. Tabii bu beni ilgilendirmez artık ama senin için söylüyorum.

-Bence senin güzellik anlayışın değişmiş yoksa ben hala aynıyım yahu. Değiştim tabi ama o kadar da değil.( Değiştim hatta o kadardan fazla değiştim. Çirkinleştim çünkü mutsuz kadınlar güzel olamaz ki. O kadar mutsuzum ki hiçbir kozmetik ürünü bunu kamufle edemiyor. Hayatıma yeni giren adamlar bunu fark edemiyorlar en azından. )

-Neyse beni ilgilendirmez zaten. Öylesine söylemiştim.

-Öyle deme biz arkadaşız sonuçta. ( Olmaz olsun böyle arkadaşlık.)

Hafif bir gülümseme sonrası tekrar suskunluk başlıyor.

Neden susuyorsam söylemem gereken o kadar çok şey varken. Her şeyi en baştan yaşamak isterken neden susuyorsam. Diğer hayatlara gitmene izin vermemen gerekirken el sallayacağım birazdan sana. Ben o masada öleceğim.

Çayın bittiğinde ben neredeyse hiç içmemiştim sodamdan.

Kalkman gerekiyormuş.

Alacakları alıp, verecekleri verdikten sonra gittin.

Bense şimdi daha da çirkinim ve hayatımı daha fazla parçaya bölüp dağıtmaya devam edeceğim.


9 Aralık 2014 Salı

Katilim ve Ben

Zaman kiplerini parçalara ayırıp hepsini kuşlara vereceğim.

Merhaba katilim.
Beni bir kez daha öldürmen için tekrar sana geldim. Yok olana kadar ölmeye devam edeceğim dolayısıyla sana gelmeye de.
Ölümün saatini baş ucumuza kuruyorum.
Söz ölmeden gitmeyeceğim.
Söz bir daha öleceğim.

Uzaktayken o kadar güzelsin ki sevgili katilim.
Sana geleceğimin düşüncesi unutturuyor bana ölümü.
Kapıyı çalıyorum..
Kapıyı açıyorsun..
Sevişiyoruz..
                                         Yaşıyorum..
Susmaya başlıyoruz.
Ve ben ölüyorum.

Birlikte yaşadığımız koskoca bir mevsimi bir günde tekrar yaşıyoruz.
Sonlar hep aynı.
Düzmece hikayelere inandıktan sonra bu sonlar çok ağır geliyor.
Ne zaman ‘Ben artık alıştım’ desem-k
Yeni bir hikaye daha okuyorum-z.

En kötü rüyalarımı gördüğüm yatakta ruhum kelepçeli.
Kovalıyorum benliğinin ücra köşelerindeki kendimi.
Sakin olmak için şiirler, şarkılar mırıldanıyorum.
Umarsızlığın tenhasında dişlerimi sıkıyorum.
Katilim hızlı olmalısın.
Yetişmem gereken bir hayat var.

Kaybettiklerimin tesellisini arıyorum dar başlayıp giderek genişleyen caddelerde.
Trafik ışıkları var
Arabalar yok.
Yoldan yürüyorum, ayaklarım birbirine çarpıyor.
Katilim, bu sokakta çocuklar yok.
Sen nerdesin?

Zaman kiplerini almadı kuşlar.
Ben de hepsini yakmaya karar verdim.


Bu kez birlikte öleceğiz sevgili katilim.