Merhaba, bugün
Ankara’da yine çok yağmur yağdı. Biz kar yağsın istiyorduk, arabaların üstümüze
su sıçratmasını sevmiyorduk çünkü.
Tanrım vazgeç artık şu ‘Yaparım, o benim
nimetim.’ düşüncesinden. Arabalar bizi ıslatıyor.
Sefilliğim küçücük
bir torbada, ama çok ağır. Kollarımı göğsümde birleşmiş bir halde torba da göğsümün
üzerinde. Görünsün istemiyorum. Anlamasınlar.
Yürürken Sakarya’da
Rapunzel’le karşılaşıyorum. Elleri göğsünde.
Sözcüklere gerek
yok onu duyabilmem için anlıyorum derdini.
Saçları da yağlı.
Peşine takılmaktan
kendimi alıkoyamıyorum. Ellerim hala göğsümde.
Adımları seyrek
Rapunzel’in. Benim de öyle. Etrafına baktıkça ellerini göğsüne daha da sıkı
sarıyor. Başı öne eğik birkaç adım attıktan sonra tekrar etrafını izlemeye
başlıyor.
Bir binanın
önünde duruyor. Bakışları tedirgin. Bulmak istemiyor ama arıyor . Biraz düşündükten
sonra binaya giriyor, ben de arkasından giriyorum.
Merdivenlerden binanın
ikinci katına çıkıyor. Ucuz giyimli yabancılar önce Rapunzel’i sonra beni
süzüyorlar. Ağda odalarından bağrışlar ve cinsellik hakkında konuşmalar
duyuluyor.
Rapunzel duruyor.
Arkasını dönüp bana gülümsedikten sonra içeri giriyor.
Saç kesimi beş lira.
Yan yana oturuyoruz.
Makas sesleri ve ayaklar altında ezilen saçlarımız.
Ah Rapunzel daha
güzel gülümsüyorsun artık.
Kuaföre beş lira
ve göğsümüzdeki keseleri veriyoruz.
‘’Bekledim, çok
bekledim. Nerede olduğunu bildiğim halde bekledim. Sonra gelişinin anlamını
düşündüm. Benden o kadar çok şey almıştı ki bu süre içerisinde, geldikten sonra
yerini asla dolduramazdı. Ben de bana gelmesini engelledim artık. Siz de bunu
artık klişe haline getireceksiniz. Kadınlar mutsuzluktan saçlarını kestirir
yalanına inanacaksınız. Hayır işte bu doğru değil. Saç kestirmek ‘Artık bana
gelemeyeceksin.’ demektir.’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder