Sana gelmek
istiyorum sadece sana. Gecenin puslu rengine aldırmamak istiyorum. Günlerin geçişinde
anlam aramaktan çok sıkıldım sanki. O bilinmezlik var ya işte insanı kemiren,
öyle bir hale getirdi ki beni uyuştum hissedemiyorum bile.
Dostoyevski yanılmış
acımdan haz falan alamıyorum ben. Bakın nasıl da canım yanıyor hepiniz benim
acımı görmelisiniz diyemiyorum. Suskunlaşıyorum hep yaptığım gibi.
Hayatı basite indirgemece
oynayalım mı seninle? Matematik dersi gib, sürekli aynı şeyleri üzerine
yenileri eklenerek tekrar tekrar yaşadığımızın farkında değil misin? Ama giderek
zorlaşıyor işte, giderek artıyor acı eşiğimiz tahammül sınırımız, kayıplarımız
ve sevgilerimiz. Büyüyor. Lakin kalpte tamamen tersi. Küçükken mahallende
herkesi sevebilirdin mesela. Kavga ettiğin arkadaşlarını bile severdin. Küslükler
kırgınlıklar küçüktü ve sen her şeyi kalbine sığdırabiliyordun. Şimdi sevmediğimiz
insan sayısı sevdiklerimizden az. Unutuyoruz sevgilim sevmeyi unutuyor. Hatta nasıl
sevmememiz gerektiğini de unutuyoruz. Belki hala senin kocaman kalbin
olduğundan ve o çocuksuluğundan kalbinde sevmediklerine de yer var. Kendini ve
sevdiklerini çiğneyebilecek kadar büyük bir yer hem de.
Yola bakıyorum,
bir saat içinde sol şeritten sağ şeride kıyasla daha fazla araba geçerse mutlu
olabileceğimizi düşünüyorum. Hayatımı-zı- kumara yatırıyorum. Kaybedince de
aşkta kazanırım ne olsa tesellisi veriyorum kendime.
Sessiz gidişlerin
yankısı büyük olur sevgilim, kulaklarımı kapatmam duymama engel değil. Kendi sesimi
bile duyamıyorum bu aralar. Kelimelerimin pek bir anlamı kalmadı.
Varlığın anlamı
yoklukla çıkar-mış ortaya. Yokluğumu da sevmiyorum yokluğunu da. Mutsuzluğu heceleyerek,
harf harf, tekrar ve tekrar okuyorum. Geçecek,geçmeli ya da geçmeden tekrar
gelmeli.
Çocukluğumu yıktılar
bu hafta, gençliğimi ve olası geleceğimi. Başka türlüsünü istemediğim halde
yıktılar. Ankara hapsediyor beni, kendime gitmeme imkan vermiyor.
Sevdiklerim ah sevgili sevdiklerim bu kadar
sevilmek zorunda değildiniz. Hastalık olmalı bu, tahammülün son reddinde olan
bir hastalık. Sevince daha güzel falan değil dünya. Şarkılar, şiirler ve
kitaplar hep bizi kandırdılar. İskenderiye Kütüphane’si de benim gibi
düşünenler tarafından ‘Mutsuz olacaksak sikerim böyle bilgiyi.’ diyerek yakıldı
belki de. Bırakın cahil ve mutlu olarak ölsün bazı insanlar. Bilmek isteyenler
mutsuzluk senedi imzalasınlar. Bencilliğimizi bir kez daha insanlıktan üstün
görelim ne çıkar ki?
Medenice bütün
sorunları konuşmamız gerekiyor da olabilir sevdiklerimizle. Ama ben onu da
beceremem ki. Sarılmaktan konuşamam. Sarılalım ve çözülsün bütün sorunlar başka
bir şey istiyorum ki. Çok geç olmadan sarılmamız gerek, benim kabuk bağlayan
yaralarım betonlaşır çünkü. İçi ne kadar yanarsa yansın yaranın geçirmez olur.
Saygılar. Dilara
ya da her neyse.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder