8 Kasım 2014 Cumartesi

Her Neyse

Sana gelmek istiyorum sadece sana. Gecenin puslu rengine aldırmamak istiyorum. Günlerin geçişinde anlam aramaktan çok sıkıldım sanki. O bilinmezlik var ya işte insanı kemiren, öyle bir hale getirdi ki beni uyuştum hissedemiyorum bile.

Dostoyevski yanılmış acımdan haz falan alamıyorum ben. Bakın nasıl da canım yanıyor hepiniz benim acımı görmelisiniz diyemiyorum. Suskunlaşıyorum hep yaptığım gibi.

Hayatı basite indirgemece oynayalım mı seninle? Matematik dersi gib, sürekli aynı şeyleri üzerine yenileri eklenerek tekrar tekrar yaşadığımızın farkında değil misin? Ama giderek zorlaşıyor işte, giderek artıyor acı eşiğimiz tahammül sınırımız, kayıplarımız ve sevgilerimiz. Büyüyor. Lakin kalpte tamamen tersi. Küçükken mahallende herkesi sevebilirdin mesela. Kavga ettiğin arkadaşlarını bile severdin. Küslükler kırgınlıklar küçüktü ve sen her şeyi kalbine sığdırabiliyordun. Şimdi sevmediğimiz insan sayısı sevdiklerimizden az. Unutuyoruz sevgilim sevmeyi unutuyor. Hatta nasıl sevmememiz gerektiğini de unutuyoruz. Belki hala senin kocaman kalbin olduğundan ve o çocuksuluğundan kalbinde sevmediklerine de yer var. Kendini ve sevdiklerini çiğneyebilecek kadar büyük bir yer hem de.

Yola bakıyorum, bir saat içinde sol şeritten sağ şeride kıyasla daha fazla araba geçerse mutlu olabileceğimizi düşünüyorum. Hayatımı-zı- kumara yatırıyorum. Kaybedince de aşkta kazanırım ne olsa tesellisi veriyorum kendime.

Sessiz gidişlerin yankısı büyük olur sevgilim, kulaklarımı kapatmam duymama engel değil. Kendi sesimi bile duyamıyorum bu aralar. Kelimelerimin pek bir anlamı kalmadı.

Varlığın anlamı yoklukla çıkar-mış ortaya. Yokluğumu da sevmiyorum yokluğunu da. Mutsuzluğu heceleyerek, harf harf, tekrar ve tekrar okuyorum. Geçecek,geçmeli ya da geçmeden tekrar gelmeli.

Çocukluğumu yıktılar bu hafta, gençliğimi ve olası geleceğimi. Başka türlüsünü istemediğim halde yıktılar. Ankara hapsediyor beni, kendime gitmeme imkan vermiyor.

 Sevdiklerim ah sevgili sevdiklerim bu kadar sevilmek zorunda değildiniz. Hastalık olmalı bu, tahammülün son reddinde olan bir hastalık. Sevince daha güzel falan değil dünya. Şarkılar, şiirler ve kitaplar hep bizi kandırdılar. İskenderiye Kütüphane’si de benim gibi düşünenler tarafından ‘Mutsuz olacaksak sikerim böyle bilgiyi.’ diyerek yakıldı belki de. Bırakın cahil ve mutlu olarak ölsün bazı insanlar. Bilmek isteyenler mutsuzluk senedi imzalasınlar. Bencilliğimizi bir kez daha insanlıktan üstün görelim ne çıkar ki?

Medenice bütün sorunları konuşmamız gerekiyor da olabilir sevdiklerimizle. Ama ben onu da beceremem ki. Sarılmaktan konuşamam. Sarılalım ve çözülsün bütün sorunlar başka bir şey istiyorum ki. Çok geç olmadan sarılmamız gerek, benim kabuk bağlayan yaralarım betonlaşır çünkü. İçi ne kadar yanarsa yansın yaranın geçirmez olur.


Saygılar. Dilara ya da her neyse.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder